reklam eleştirisi nasıl yapılmalı?

29 Aralık 2010 Çarşamba

"Mümkünlü"de Yaşamak İstiyorum!

Bazı reklamlar vardır insan izlediği programdan daha çok sever, o reklam çıkınca televizyonun başına koşarlar ya, TT NET’in “Mümkünlü Kasabası”nde çekilen reklam dizisi benim için o reklamlardan.
Mümkünlü, manavıyla, kasabıyla, berberiyle, hatta sokak köpeği ile canlı kanlı bir kasaba. Ama kasaba olduğuna bakmayın siz. Öyle unutulmuş, geride kalmış, köhne bir kasaba değil. TT NET’ le internet sayesinde büyük şehirleri bile geçicekler neredeyse. Domatesler internetten pazarlanıyor, yeni saç stillerinden borsaya, fatura ödemeden film izlemeye hatta çocukların ödevlerine kadar her şey internetten takip ediliyor. Reklamda küçük kalmış, sanayi ile teknolojinin bozmadığı samimiyet ve sıcaklık, dayanışma toplumuyla teknolojinin kolaylıkları birleştirilmiş. Keşke gerçek hayatta da mümkün olabilseydi bu. Belki de bu yüzden kasabanın adı”Mümkünlü”.



Reklamı sevmemin bir diğer nedeni belki de çok sevdiğim Şener Şen’in oynaması. Reklama gerçekten bir bütünlük ve sıcaklık katmış. Reklama bu kadar uymasının nedeni önceden onu hep bir köyün, kasabanın ağası olarak görmemiz olabilir. Ayrıca usta bir oyuncu olması ve her reklama çıkıp yüzünü eskitmemesi, insanda bir güven duygusu yaratmıyor mu sizce de?
Reklamlar öyle güzel tasarlanmışlar ki hem bir dizi olarak izleniyorlar hem de yalnız başlarına izlendiklerinde bir yarım kalmışlık yok.
Ben devamında neler gelecek ve küçük bir kasaba da internet kasabayı bozmadan nasıl yenilik ve kolaylıklar getirebilicek çok merak ediyorum.

ŞOK ETKİSİ

İnsanlar genelde dergilerde ve ya gazetelerde olan reklamlara pek dikkat etmezler. Televizyonda ki reklamlar gibi değildir bunlar, hareketli, dikkat çekici ve her tv kanalı aynı anda reklama girdiğinden kaçınılmaz da değildir bunlara katlanmak, dikkat etmek. Hemen sayfayı çeviriveririz.


Resmini gördüğünüz bu reklam yurtdışında bir dergide yayımlanmış. Insanların dikkatini, onların ilgilendiği bir ürünü yem olarak kullanarak çekmiş. Yani reklamla ister istemez ilgileniyorsunuz. Kozmetik endüstrisinde havyanlar üzerine yapılan deneylere dikkat çekmek isteyen Almanya da Köln kökenli bir hayvan hakları koruma organizasyonu olan Noah’ın içinen bir aktivist grubun yaptığı bu reklam, bence çok zekice.
Reklamda; uydurma bir isimle, dergilerde, krem markalarının, sayfada ürünün denenmesi için sayfanın üstune yapıştırılmış tester olan reklamları taklit eden reklamlar yayınlanıyor. Reklamda yer alan yazılar tıpkı bir krem markasının yazacağı cinsten bilindik cümleler. Fakat sahte cilt kremi tester’ını kopardığınızda altında acıdan bağıran bir maymun resmi görüyorsunuz ve hala binlerce hayvanın kozmetik endüstrisi adına yapılan deneylerde öldüğünü ya da yaralandığını anlatan bir mesaj yer alıyor altında. Asıl çarpıcı etkiyi ise; tester’I koparırken maymun fotoğrafınında bir kısmını yırtıp, kendi elinizle bir hayvana zarar vermenin vicdan azabı yaratıyor. Beklenmedik şeyler insanların aklında daha çok kalır ve vicdan azabı insanları bu konu üzerinde bir an olsun düşünmeye iter. Yani,süpriz etkisi yaratarak günlük hayatta insanların dikkatini, onların hiç ilgilenmeyeceği, hayvan hakları gibi, konulara çekebilirsizniz.
Bu reklam, reklamın sadece insanların gözünü boyamak, kandırmak için değil, farkındalık yaratmak içinde çok güzel bir araç olabileceğini gösteriyor.

Kroyum emme AUDI bende (=



AUDİ reklamlarını çok severim. Cesur, mesajını açıkça veren, net reklamları vardır. Rakiplerine sataşmaktan, kendi reklamları içinde rakip markaların isimlerini , logolarını kullanmaktan çekinmez. Böylece onları kendine rakip olarak gördüğünü açıkça belli ederek, onların da iyi arabalar olduğunu da söylemiş oluyor ama gocunmuyor bundan. Nasılsa ben daha iyiyim özgüveni daha da bir inandırıyor tüketiciyi.
Türkiye’de yayınlamış olan reklam kampanyası “Audi’de asla bulamayacağınız aksesuarlar” da çok net, cesur ve güzeldir. Bu reklamlarda, Audi Türkiye’de “Mafya Arabası”, “Sonradan Görme Arabası” olarak da görülen Mercedes vb. gibi istenmeyen bir konuma yerleştirilen diğer rakiplerinin de üzerine gidiyor. Bu afişler Audi’nin hedef kitlesini belirlemesine yardımcı olurken aynı zamanda rakibinin üzerine yapışan kötü imajı da körüklüyor.

Ne kadar etik olduğu tartışmaya açık olsa da, iletmek istenilen mesajı iyi ileten, yaratıcı, -rakiplerine de negatif imaj yaratma açısından başarılı reklamlar olduğunu düşünüyorum.
AUDI,”Kıroyum emme para bende” diyenlere, her parası olan AUDI’ye binemez diyor.
Marka olmak böyle bir şey herhalde, ürününü satmak için marka yaratıyorsun, beğendirmek için reklam veriyorsun ama bazen “sen benim arabamı mümkünse alma” demek için de reklam yapıyorsun. Marka olmak da zor iş=)

POWA Kadına Yönelik Şiddet



Bu videoyu Facebook da izledim ve sosyal medyadan da bir reklama blog sayfamda yer veriyim diye dusundum. Bu reklam yapıldığı ülkede televizyonda da yayinlanmistir. “Kadına yönelik şiddet”e dikkat çeken, POWA (People Opposing Woman Abuse) için Johannesburg, Ogilvy reklam ajansı tarafından hazırlanan, sosyal sorumluluk içerikli bu reklam filmi keske bizim televizyonlarimizda da yayinlansa.
Reklam filmi, yapılan ufak bir deneyin video görüntülerinden oluşuyor. Johannesburg’ta bir mahallede 9 Mayıs 2010′da yapılan deneyde, bir gece apartman dairesine davul (bateri) seti kuruluyor. Yüksek sesli bir enstrüman olan davul kısa sürede komşuların dikkatini çekiyor ve art arda şikayetler gelmeye başlıyor.
Aynı apartmanda farklı bir gece, bilgisayar ve hopalörler yardımıyla önceden kayıt edilmiş bir karı-koca kavgası kaydı çalınıyor. Apartmanın dışından da kolayca duyulan seslerden, kadının şiddete maruz kaldığı açıkça anlaşılıyor, buna rağmen gelen giden yok… Nedense birkaç akşam önce davul sesinden dolayı kapıya gelen komşulardan hiçbiri şiddet gören bir kadına yardım etmek için kapıyı çalmıyor. Hangisi daha rahatsız edici, akşam duyduğunuz davul sesi mi? çaresiz bir kadının çığlıkları mı? yoksa bencillik ve umursamazlığın tavan yaptığı insanlar mı?

Bu sosyal sorumluluk projesinin beğendiğim tarafı boyalı birkaç söz ve photoshop + makyajla yapılan, şiddete uğramış kadın görselleri kullanmak yerine, gerçekleri ortaya koyarak toplumun konuya olan duyarsızlığı ve korkaklığına dikkat çekmesi.,”Bakın kadına yazık değil mi? Nasıl da çaresiz, ağliyor” demiyor. “Kendinize bir bakın ne kadar bencil ve zavallısınız diyor” ve bu bencil olan ve bir tek kendini gören, kendi üzerine düşünen insanların dilinden konuşarak vermek isteğini anlatıyor.

28 Aralık 2010 Salı

Turkcell Reklamı



Yukarıda gördüğünüz reklam benim en saçma bulduğum reklamlardan birisidir. Ne vardır bu reklamda? Çok tatlı, mavi gözlü, sarışın (diğer Cellocan'lar gibi) bir küçük kız çocuğu, trende dağ tepesinde oğlunu özlemiş babaya hadi "oğlunu ara" diyor. Adam oğlunu arayor "ah canım"lar "oğğğlum" lafları, baba ağlar, küçük kız ağlar falan. Bir de üstüne sevimli Cellocan demez mi "gözüme bir şey kaçtı ağlamıyorum". Biz izleyici zaten çocuğun tatlılığına hayranken (Turkcell kimsenin umrunda değil) daha bir "ayy canımm bir de ağlamadım diyor, yerim ben seni" deriz. Adam çocuğunu bu kadar özlemişse neden konuşmak için dağın tepesini bekler bilmiyorum. Ayrıca Türk çocukları arasında esmer yok mu yahu? Reklamda olmayan bir diyer şey de Turkcell'in tanıttığı yeni bir şey. Reklamda Turkcell'le ilgili aldığımız mesaj "Turkcell'in çekim gücü iyidir" E bunu zaten hep söylüyordu. Bu sefer "bak Cellocan'ı bile ağlatıcak kadar iyi bir çekim gücü var" demek istedi heralde. Neyse, böyle reklamlar ürünü sempatik göstermek için yapılır bunu anlamış oluyoruz Cellocan'ın sempatikliğinden.
Bu reklamlarda öncelikli amaç, ürünü tanıtmak ya da düşünülüp yapılmış yeni avantajlar, kampanyalar göstermekten çok reklamın izlenmesini sağlamak. Özenle seçilmiş sevimli çocukları ve onların sokulduğu o tatlı halleri görmek için reklamı defalarca izleriz. Sonra aramızda konuşuruz, böylece reklam aklıda kalmış olur, yayılmış olur ve reklam amacına ulaşır. Artık o markayla, o çocuk bütünleşir kafamızda. Marka, en pahalı, yeni kampanylar yaratmakta en kısır, avantaj acışından en fakir ama reklamdaki çocuk sayısı açısından en zengin olan operatör değildir artık.
Benim burda rahatsız olduğum asıl konu: üst üsteçekilen, çok yoğun ve yorucu geçtiğini tahmin ettiğim reklam çekimleri sırasında çocukların eğitim ve sosyal hayatlarının aksaması. Burda, çocuklara orda oynamaları için para verilmese, çocuktan bir kazanç yolu açılmasa, ailelerin de bu "hengamenin"içine çocuklarını sokmayacağını söyleyebilirim. Ancak bu ailelerin de sorumluluğuna kalmış bir şey, götürmeyebilirler çoçuklarını.
Sonuçta Turkcell de diğer operatörler gibi yaptığı kampanyalarla, ya da ne kadar avantajlı olduğunu kendini reklamlarında rakipleriyle kıyaslayarak gösterse veya bambaşka bir yol zahmet edip yaratmaya uğraşsalar, bence bundan daha güzel olurdu. Çünkü ben Selocan'lardan sıkıldım artık.

Kendini rakipleriye kıyaslayan bir reklam örneği;